script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

İLİM ÖĞRENMEK



AYET-İ KERİMELER

Fatır / 28. Allah’tan ancak alimler korkar

Tevbe / 122. Her kabileden bir cemaatin dini iyice öğrenmeleri gerekmezmiydi.?

Nahl / 43. Eğer bilmiyorsanız ehli zikre sorunuz.

Cum’a/:5- Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.

Bakara / 120. Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır

Al-i İmran / 7. Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

Nisa / 162. Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.

İsra / 107. De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur’an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.

Hacc / 54. Bir de, kendilerine ilim verilenler., onun (Kur’an’ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.

HADİS-İ ŞERİF
* Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a biri âbid diğeri alim iki kişiden bahsedilmişti. “Alimin âbide üstünlüğü, benim, sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir” buyurdu.” 


* Yine Tirmizi’nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: “…Aleyhissalatu vesselam sonra buyurdular ki: “Allah Teâla Hazretleri, melekleri, semâvat ehli, deliğindeki karıncaya, denizindeki balıklara varıncaya kadar arz ehli, halka hayrı öğretene mağfiret duasında bulunur.” Hadis Tirmizi’nin aynı babındadır.

* İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Tek bir fakih, şeytana bin âbidden daha yamandır.”

* Hazreti Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Dinde fakih (bilgili) olan kimse ne iyi kimsedir! Kendisine muhtaç olununca faydalı olur. Kendisine ihtiyaç olmayınca ilmini artırır.”

* Ebu’d-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle dediğini işittim: “Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir.”

* Hazreti Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”

* Yine Tirmizi’nin Sahbere radıyallahu anh’tan kaydına göre, Aleyhissalatu vesselam: “Kim ilim taleb ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur” buyurmuştur.”

* İbn-i Amr İbni’l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir. Muhkem âyet, kâim sünnet, âdil taksim.”

* Hazreti Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir.”

* Muaz İbnu Enes’in babası anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim bir ilim öğretirse ona bu ilimle amel edenlerin sevabı vardır. Bu amel edenin ücretini eksiltmez.”

* Ebu Katâde babasından naklediyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kişinin (öldükten sonra) geride bıraktıklarının en hayırlısı şu üç şeydir: “Kendisine dua eden salih bir evlad, ecri kendisine ulaşan bir sadaka-i cariye, kendinden sonra amel edilen bir ilim.”

* Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Mü’min kişiye, hayatta iken yaptığı amel ve iyiliklerden, öldükten sonra ulaşanlar, öğretip neşrettiği bir ilim, geride bıraktığı salih bir evlad, miras bıraktığı bir mushaf (kitap), inşa ettiği bir mescid, yolcular için yaptırdığı bir bina, akıttığı bir su, hayatta ve sağlıklı iken verdiği bir sadakadır. Ölümünden sonra kişiye işte bunlar ulaşır.”

* Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sadakanın en üstünü, kişinin bir ilim öğrenip sonra da onu müslüman kardeşine öğretmesidir.”

* Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini işittim: “İlmi, ulemâya karşı böbürlenmek için veya cühelâ ile münakaşa için veya insanların dikkatini kendinize çekmek için öğrenmeyin. Kim böyle yaparsa yeri ateştir.”

* Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim âlimlere karşı böbürlenmek, cahillerle münakaşa etmek ve halkın dikkatini üzerine çekmek maksadıyla ilim öğrenirse Allah onu cehenneme sokar.”

* İbnu Amr İbni’l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Allah ilmi (verdikten sonra), insanların (kalbinden) zorla söküp almaz. Fakat ilmi, ülemayı kabzetmek suretiyle alır. Ülema kabzedilir, öyle ki, tek bir alim kalmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın (kendi reyleriyle) fetva verirler, böylece hem kendilerini hem de başkalarını dalâlete atarlar.”

* Ebu’d-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra: “Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!” buyurdular. Ziyad İbnu Lebid el-Ensari araya girip: “Bizler Kur’an’ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onu hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!” dedi. Resulullah da: “Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, yahudilerin ve nasranilerin elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?” buyurdu. Cübeyr der ki: “Ubade İbnu’s-Samit radıyallahu anh’a rastladım. Kardeşin Ebu’d-Derda ne söyledi, işittin mi? dedim. Ve ona Ebu’d-Derda’nın söylediğini haber verdim. bana: “Ebu’d-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşu’dur. Büyük bir câmiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremiyeceğin vakit yakındır!” dedi.”

* Ebû Mûsâ (el-Eş’arî) radiya’llâhu anh’den: Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla’llahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: Allâh’ın benim (vâsıtam) le gönderdiği hidâyet ve ilim boy yağmura benzer. (Bu yağmur, kâh öyle) bir toprağa düşer ki onun bir kısmı suyu kabûl eder de çayır ile bol ot yetiştirir. Bir kısmı da kurak olur, suyu (üstünde) tutar da Allâh (u Teâlâ) halkı onunla faydalandırır. Ondan (hem kendileri) içerler, (hem hayvanlarını) suvarırlar, ekin ekerler (Bu yağmur) diğer (bir nevi’) toprağa daha isâbet eder ki düz ve kaypaktır. Ne suyu (üstünde) tutar, ne çayır bitirir. Allâh’ın dînini anlayıb da Allâh’ın benim (vâsıtam) le gönderdiği (hidâyet ve ilimden) faydamend olan ve bunu bilip (başkasına) bildiren kimse ile (bunu duyduğu vakit kibrinden) başını (bile) kaldırmayan ve Allâh’ın benimle irsâl olunan hidâyetini kabûl etmeyen kimse böyledir.

* Yine Enes (b. Mâlik) radiya’llâhu anh’den: Şöyle demiştir: Size öyle bir söz söyliyeceğim ki, benden sonra hiç kimse onu size söylemeyecektir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’den işittim, buyuruyordu ki: Kıyâmet alâmetlerinden olmak üzere ilim azalacaktır, cehil yayılacaktır, zinâ şâyi’ olacaktır. Kadınlar(ın mikdârı) kesret, erkekler(inki) kıllet bulacaktır. Bir derecede ki, elli kadının yalnız bir bakanı olacaktır.

Bazen bir merkebe daha fazla değer verilebilirse de, hiçbir za man merkebin attan daha üstün olduğu söylenmez. Çünkü onun üstünlüğü cüsse itibariyledir. Oysa at, her zaman merkepten daha üstün vasıflara sahiptir. Bu hal her açıdan kemâl sayılmaz. Hayvan yetenekleri ve özellikleri bakımından aranılır ve kendisine bu nedenle sahip olunmaya çalışılır; yoksa sırf cüssesi için değil!

Bu örneği gerçekten anlamışsanız, fazilet kelimesinin anlamını artık biliyorsunuz demektir.
Diğer hayvanlara nisbetle at nasıl faziletli ise, ilim vasfı da diğer bütün vasıflara nisbetle hiç kuşkusuz daha faziletlidir.

Atta bulunan hızlı koşma yeteneğinin bir fazilet olduğunda şüphe yoksa da, bu mutlak bir fazilet sayılmaz. Ancak ilim böyle değildir. İlim, hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek kadar büyük bir fazilet taşımaktadır. İlmi hiçbir şeyle kıyas edemeyiz; zira ilim, Allah Teâlâ’nın kemal sıfatıdır.

Peygamberlerin ve meleklerin bütün şerefi ilim’den gelmekte dir. Hatta atların bile zeki olanı, uyuşuk olanından daha üstündür. Bu nedenle ilim, hiçbir meziyete izafe edilmeksizin tek başına faziletin kendisidir.

Demek oluyor ki ilim, zâtından dolayı istenen bir nimettir! Yine bu şekilde ahiret âleminin nimetlerine götüren en önemli vesilenin de ilim olduğunu açıkça görebi lirsiniz; zira Allah Teâlâ’nın huzuruna ancak ilim ile gidilir.

İnsanoğlu hakkında en büyük makam, ebedî saadet olduğundan dolayıdır ki bu saadete ulaştıran vesilede en büyük fazilettir! Çünkü insan için ilim ve ilime bağlı amel olmadığı takdirde, bu nimetlerin hiçbirine ulaşmak imkânı yoktur!

İnsanoğlu için gerçek hayat, ilim ve irfanla kabil olacağından, öğrenip öğretmeyi ihmâl edenler, hayatta dahi olsalar ölü sayılırlar. Zira, insanın yaratılışının gayesi, görüp bilmek ve öğrendiklerini başkalarına bildirmekten ibarettir.

Resulullah Efendimiz:”Alimler peygamberlerin varisleridir” buyuruyor.Her kim ki ilmi okur ve amel ederse o peygamberin varisidir.

Yine bir hadis-i şerifte:”Her kim ilim öğrenmek için evinden çıkarsa yerde ve denizde olan tüm mahlukat onun için istiğfar ederler.” Ne mutlu ilim öğrenene ki, bütün mahlukat onun için tövbe ediyor.

İlim öğrenmekten maksat, bilginin insanoğluna mürşit ve rehber olması ve öğrenilen şeylerle, insanî kemâlâta giden yolların aydınlığa kavuşturulmasıdır. Binaenaleyh, rûha mâl edilmemiş bir ilim, sahibinin sırtında bir yük; insanı ulvî hedeflere tevcih etmeyen ma’rifet de, bir aldanmışlıktır.
“İlim, ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır.”


Peygamber Efendimiz ilim öğrenenler hakkında müjde veriyor ve buyuruyor ki:
”Allah bir kulu için hayı murad ettiğinde, onu dinde Allah’tan korkan bir alim yapar.Ona kendisini doğru yola götürecek bir alim yapar.”Siz bu murad edilen kullardan olmak istemezmisiniz?

Alimin uykusu cahilin ibadetinden evladır.
Çünkü amel eden alim ibadetlerin sevabını bilir, o ibadetleri de yapmaya çalışır.Oruç tutan bir alim ”oruçlunun uykusu da ibadettir” hadis-i şerif gereğinde uyur.Cahil ise taharet almayı bile beceremez, ibadetlerin ilk adımı olan temizliğin nasıl yapılacağını bilmez.Temizliği tam yapamadığından abdesti olmaz, bunun mukabilinde namazı olmaz.Bin rekatta kılsa bir hasene alamaz.İşte alimin uykusu cahilin ibadetinden üstün olur.

Peygamber Efendimiz:”Allah ilmi insanlardan soyup almaz bilakis alimleri vefat ettirerek ilmi alır ve insanlar cahilleri alim edinirler.O alimler ilimsiz feva verir, sapıtır ve saptırırlar.” buyuruyor.

İlim müslümanın yitik malıdır.Onu nerede bulsa alır.Tabiinden niceleri Efendilerimiz’in bir hadis-i şerif’ini öğrenmek uğruna kilometrelerce yol kat etmişler.Dağ, taş, dere, tepe dememişler.Sadece o bir hadis-i şerifi almak için.Biz bir ayet veya bir hadis duymak için ne kadar adım atıyoruz, hangi ilim meclisine katılıyoruz?

Bu günün en büyük cihadı ilim, bilgi ile yapılmaktadır.İlmi eline geçiren milletler kalkınmakta, ilerlemekte, ilmi arka plana atan milletler ise her alanda geride kalmaktadır.
Kafir milletler müslümanları yenebilmek için önce onları çözmeye çalışmışlardır.Kurdukları araştırma merkezleri ile Kuran ve hadis ilimlerinin inceliklerini, müslümanlar üzerindeki etkilerini tesbit etmişler, önlem ve tedbirlerini bu tesbitlere göre almışlar, planlarınıda yine bu tesbitleri göz önüne alarak yapmışlardır.

Kafirlere karşı en büyük silahımız yine ilimdir.Ve ilimsiz cahil bir millet, kafirlerin oyuncağı olmaya layık olur.İlimsiz bir millet hakim değil mahkum olur.

Yeniden kalkınmamız, şahlanmamız, ilerlememiz ve üstün gelmemiz de yine ilim ile olacaktır.

İMAM-I AZAM VE İLİM
Hazret-i İmam, bir Arap memleketi olan Kûfe’de doğmuş olmasına rağmen, babası Sâbit’in Fars asıllı oluşu sebebiyle aslen ve neseben Farslı sayılmıştır. Buhârî ve Müslim’deki bir hadis de bunu te’yid etmektedir: İmam-ı Süyûti, İmam-ı A’zam’ın geleceğini müj’deleyen şu hadisi delil olarak zikreder: “İlim Süreyya’da asılı bulunsaydı bile, Fars neslinden bir adam mutlaka ona ulaşıp sahip olurdu…” Bu hadis. Ebû Hanife hazretlerinin büyük bir ilim aşkına ve öğrenme merakına sahip olduğunu göstermekte ve yüksek bir ilmi pâyeye ulaşacağına işaret etmektedir. Nitekim birinci asrın sonlarında İmam-ı A’zam’a yaklaşabilecek bir başka Farslı âlim görülmemiştir.
Demek ki Resûlüllah’ın işaret buyurduğu Farslı âlim, Ebû Hanife hazretlerinin kendisidir. Ebû Hanîfe’nin hayatını yazan Seyyid Afifi der ki: “Hazreti Numan; şer’i ilimlerde, edebiyat ve hikmette geçilmesi mümkün olmayan bir iman ve aşılması kabil olmayan bir denizdir….” Ebû Hanife’nin vefat ettiği sene içinde dünyaya gelen İmamı Şâfiî de, bu sözü şöyle te’yidde bulunur:
“Bütün insanlar fıkıhta Ebû Hanîfe’nin talebesidirler.” Bu mevzuda meşhur başkadı Ebû Yusufun sözü de şöyledir: “Hadîs ilminin izahını Ebû Hanîfe’den daha güzel yapan birini görmedim…” Sâbit oğlu Numan’ı böylesine eşsiz bir âlim haline getiren bir rüya hâdisesi vardır. Onu dilerseniz kendisinden dinleyelim: “Ben gece-gündüz mescidde ilme çalışıyor, arkadaşlarımla ilmi müzakerelerde bulunuyordum. Bir gece kendimi Resûlüllah’ın kabrini açıp, mübarek, kemiklerinin parçalarını bir araya getirir şekilde gördüm. Bundan ürktüm ve okumaya ara verdim.
Ancak, bu rüyanın mânâsını da meşhur rüya müfessiri İbn-i Sîrîn’den sormadan edemedim. İşte bu sualden sonradır ki daha büyük bir şevk ve aşkla okumaya başladım.” Bunu dinleyen Yahya bin Nasr der ki: “Yâ İmam, İbn-i Sîrîn o rüyanızı nasıl tefsir etmişti?” “Geçmişe ait bir mes’ele. Onu şimdi sormayın, artık…” Yahya Bin Nasr ısrar eder: “Rüyanızın nasıl tefsir edildiğini mutlaka öğrenmek istiyorum.” İmam kısaca şöyle cevap verir: “Resûlüllah’ın kabrini açmak, üzeri örtülü kalan ilmi açmak, kemiklerini bir araya getirmek de, sünnetini bir araya getirmektir, dedi. Benim ilmi faaliyetim buna işaretmiş…
İşte bunun için Hazret-i İmam’a derler ki: “Ûzeri kapalı ilmi açan, dağınık sünnetleri bir araya getirip insanlara toplu halde sunan ilk âlimdir.” İmam-ı A’zam hazretleri, üzeri kapalı ilmi belli bahis ve fasıllara ayırıp herkesin anlayacağı şekilde tasnif eden ilk müctehiddir. Bu yeniliği ve eşsizliğidir ki, kendisini anlamayanlarca çekilememiş, dedikodu konusu yapılmıştır. Hazreti İmam’ın bu dedikoduculara karşı dikkati çeken bir susma ve onlarla meşgul olmama hali vardır: Kendisine gelen her dedikoduya tekrarladığı sözü şöyleydi: “Allah, arkamdan kötü konuşanları affetsin, iyi konuşanları da rahmetine mazhar kılsın!..” O yine dersine döner; söylentilerle uğraşmayı, fuzuli iş sayardı. Zaten Hazret-i İmam’ın susması çoktu, tefekkürü dâimi idi. Faydalı bir bahis varsa konuşur. yoksa düşünmeyi tercih ederdi.

ARİF OLMAK
Hak dostuna sormuşlar:
-Âlim kimdir?
-Bildiğini Bilen
-Ya arif kimdir?
-Bilmediğini bilen…

MESCİDE ASILAN KANDİL
Peygamber Efendimiz zamanında Medine’de Temimdarî isimli bir tüccar yaşıyordu.Bir gün Şam’da bir yağ kandili gördü, beğendi. “Bununla mescidimizi aydınlatır, dumanlar arasında veya karanlıkta namaz kılmaktan kurtuluruz” diye düşündü.
Çünkü Medine’de yağ kandili yoktu. Kimse de böyle birşeyin varlığını bilmiyordu. Karanlık çökünce mescidde hurma yapraklan yakılıyordu. Böylece ışık sağlanıyordu ama, etraf duman içinde kalıyordu.
Tüccar Temimdarî, yağ kandilini satın alıp Medine’ye getirdi ve mescidin tavanına astı. Görenler hem şaşırdılar, hem de biraz kızdılar. Nasıl olur da bir mescide Hıristiyan yapısı olan bir âlet sokulurdu? Herhalde Peygamberimiz bu işe kızacak, tüccar Temimdarî’yi azarlayacaktı.
Hazreti Peygamber akşam namazım kıldırmak için mescide gelince kandili gördü. Nereden geldiğini sordu.
— Şam’dan, Ya Resûlâllah, dediler. Temimdarî getirdi. Peygamberimiz, Temimdarî’ye döndü.Herkes kızmasını beklerken, o gayet mülayim bir sesle:
— Temimdarî, dedi. Müslümanlara yenilik getirdin. Mescidimizi karanlıktan kurtardın. Dilerim Allah da senin kabrini böyle apaydınlık etsin. Nur içinde kalasın.
Yağ kandili Müslümanlar için iyi bir örnekti. Bunu gördükten sonra artık daha iyisini yapabilirlerdi.Fakat içlerinde hâlâ bir endişe vardı: Acaba hıristiyan icadını kullanmak yerinde olur muydu?Peygamberimize danıştılar. Peygamberimiz buyurdu:
— İlim Müslümanların yitiğidir. Faydalı şeyler, Müslümanın cebinden düşen kayıp eşyasıdır. Nerede bulursa, kimde görürse almalıdır.
Anladılar ki, faydalı ve hayırlı olması şartıyla Müslümanlar her yeniliği alabilir, kullanabilirler.”Gâvur icadıdır” diye faydalı şeylere sırt dönemezler.

Avrupa denilen tek dişli canavar ilmi müslümanlardan öğrenmişdir.Diyelimki ilim onlardadır ve onlardan öğrenilecek şeyler vardır; onu öğrenmek caizdir.Batıdan ilim almak caiz, onların ahlakını almak caiz değildir.Bu gün ise batı denilerek ahlaksızlık icra edilmektedir.Batı bile bizdeki bu acaip hale şaşırmakta, hayretle izlemektedir.

İLMİN ÜSTÜNLÜĞÜ ve FAZİLETİ

İlim hakkında bir hadis-i şerif daha:
”Hikmet (ilim) şerefli bir insanın şerefine öyle öyle büyük bir paye ilave eder ki köleleri, sultarın seviyesine çıkarıncaya değin yükseltir.”

Hazreti Peygamberin ‘köleleri sultanları seviyesine çıkarır” buyurmakla ilme nasıl bir paye verdiğini görüyorsunuz! İlmin bu dünyada vereceği neticeler bile bu kadar değildir.Dünyada kazandırdıkları ahiret hayatına nisbetle bir hiçtir.Çünkü ahiret hem dünyadan seyısız derecelerle daha üstündür, hem de ebedidir.

Başka bir hadis-i şerifte:
”İman çıplaktır; onun örtüsü takva, süsü haya ve meyvesi ilim dir.” buyurulmuştur.


”Kıyamet gününde alimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılacaktır.”

”Ümmetime ulaştırmak üzere kırk hadis ezberleyen kimseye kıyamet gününde hem şefaatçı hemde şahid olurum”

Kırk hadis ezberleyecek kadar da bir gayret, çaba gösteremezsek yazıklar olsun bize!

”Alim kimse (amel eden), Allah’u Teala’nın yeryüzündeki emin kuludur.”

”Beni Allah’ın rahmetine yaklaştıracak bir ilim sahip olmamı temin etmeyen bir günün üzerime doğmasında benim için bir hayır yoktur.”

”Alim olan mümin abid olan müminden 70 derece daha faziletlidir.”


Hazreti Ali, talebesi Kumeyl’e şöyle demiştir:”Ey Kumeyl! İlim maldan daha hayırlıdır.Çünkü ilim seni, sen ise malı korursun.İlim hakim, mal ise mahkumdur.”

Ebu Esved ed-Düeli şöyle demiştir:”Dünyada ilimden daha aziz birşey yoktur.Çünkü sultanlar halka hükmederlerken, alimlerde sultanlara hükmederler.”

İbni Abbas şöyle demiştir:”Bence gecenin bir anında ilim üzerine sohbet etmek, o gecenin tamamını namaz kılmakla geçirmekten daha üstündür.”

”İlim tahsil etmek maksadıyla yollara düşen kimseye Allah’u Teala cennete giden yolu gösterir.”

”Melekler ilim yolcusunun halinden razı oldukları için kanatlarını onun ayakları altına sererler.”

”İlimden bir bölüm öğrenmen yüz rekat namaz kılmandan daha hayırlıdır.”

”İlim Çin’de olsa gidip öğrenin.”

”İlim öğrenmek her müslümana fardır.”

”Cahil, cehaletine razı olup durmasın, Alimde ilmini susmak suretiyle saklamasın.”

”İslam dinini ihya etmek maksadıyla ilimle uğraşırken ölen kimseyle peygamberler arasında, cennette sadece bir derecelik fark vardır.”

İbni Mubarek şöyle der:”İlme talip olmadan bir kimsenin kendisinde az da olsa şeref aramasına ve kendisini şereflilerden saymasına şaşarım.”

Üstünlük ve şeref ilimdedir. Ey müslümanlar o halde ilim öğrenin!
Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..
1 9