script src='http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.2.6/jquery.js' type='text/javascript'/>

CÜBBELİ HOCA’DAN RAMAZAN NASİHATLERİ






Mübarek ramazan ayının rahmet bölümünü bitirmek üzereyiz, mutlaka bu rahmetten istifade edelim.

Kâr elde etmekten daha mühim olan şey zarardan korunmaktır. Ramazan-ı şerîfin hayrı, sevabı, manevi kârı çoktur ama günahlara bulaşanlar için zararı daha çok olur, onun için bu mübarek ayda haramları, özellikle içki ve zina gibi cürümleri hemen terk edelim, böyle işlerimiz varsa çabuk tevbe edelim ve bir daha yapmamak üzere vaz geçelim.

Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur:“Gerçekten benim ümmetim ramazan ayını ihya ettikleri sürece asla rüsvay olmayacaktır.”

Bunun üzerine: “Yâ Rasûlellâh! Onların ramazan ayındaki rezillikleri ne olabilir?” denildiğinde, Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)buyurdular ki: “Onda haramlar işlemektir, kim onda zina eder yahut onda içki içerse, bir dahaki seneye kadar Allâh-u Te‛âlâ da, (meleklerden)gökte bulunanlar da kendisine lanet eder.

Eğer (bir sonraki)ramazana ulaşmadan ölecek olursa, Allâh-u Te‛âlâ katında onun için, kendisi ile ateşten sakınacağı hiçbir hasene (ve sevap)bulunmayacaktır. O halde siz ramazan ayında Allâh-u Te‛âlâ’dan sakının. Zira gerçekten diğerlerinde katlanmadığı kadar sevaplar onda katlanır, günahlar da böylecedir.”(Taberâni, el-Mu‛cemü’s-sağîr, 1/248; İsbahânî, Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 2/229)

Ebû Ümâme (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte de Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur:“Her kim ramazan ayında canını ve dinini korursa, Allâh-u Te‛âlâ onu hûr-i ‛îynle (iri gözlü hûrilerle)evlendirir ve kendisine cennet köşklerinden bir köşk verir. Ama her kim ramazan ayında bir kötülük işler yahut bir mümine iftira atar veya sarhoş edici bir şeyler içerse, Allâh-u Te‛âlâ onun bir senelik amelini boşa çıkarır.

Ramazan-ı şerîf ayından sakının, çünkü o Allâh’ın ayıdır. O, size kendilerinde doyasıya yiyeceğiniz ve suya kanacağınız on bir ay vermiştir. Ramazan ise Allâh’ın ayıdır. O halde onda kendinizi muhafazaya çalışın.”(İsbahânî, Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 2/228-229)

Bu mübarek ayda kul özellikle dilini, karnını ve tenâsül uzvunu korumalıdır ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in cennet vaadine nâil olabilsin.

Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayete göre bir gün Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Ramazandan bir gün oruç tutup da, üç şeyden sâlim(arınmış) kalana cenneti söz verdim” buyurdu.

Bunun üzerine (bu ümmetin emîni olan) Ebû ‛Ubeyde ibnü’l-Cerrâh (Radıyallâhu Anh): “Yâ Rasûlellâh! Bu üç şeyin dışında kendisinde bulunan diğer günahlara rağmen mi?” diye sorunca: “Dili(ni, yalan, gıybet, dedikodu ve iftira gibi günahlardan), karnı(nı, faiz ve rüşvet gibi haram yollarla kazanılan şeyleri yemekten)ve tenâsül uzvu(nu, zina, livata ve lezbiyenlik gibi gayri meşru ilişkilerdenkoruması) dışında, kendisinde bulunan (diğer günah)lara rağmen (yine de ona cenneti söz verdim) buyurdu. (İbnü Merdûyeh, İsbahânî, Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 2/227-228)

Ramazan-ı şerifte hırsızlık, gasp, içki, uyuşturucu, zulüm yahut her hangi bir büyük günah işlemek kişiyi bir sene yani bir dahaki ramazana kadar lanet içinde bırakır. Gördünüz mü, rahmet ayı nasıl da lanete dönüşebilir. Çok dikkatli olalım, dünya bitti bitiyor, haramlara karşı sabırlı olalım.

Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Her kim ramazanda hırsızlık yapar yahut zina eder veya (bir diğerinin malını mülkünü) gasp eder yada her hangi bir haram işler yahut içki içer veya haksız yere (birine) saldırı yaparsa, Allâh-u Te‛âlâ onun ne farzını ne de nafilesini kabul etmez. O da, melekleri de bir daha seneki o güne kadar kendisine lanet yağdırırlar.”(Ebü’l-Ferac İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:319)

Özellikle gençler hemen günahlara tevbe etsinler ki sonra âniden ölüp de azap meleklerine yakalanmasınlar. Hele Kur’ân’ı okuyup unutanlar, namaza başlayıp bırakanlar çok mahrum olacaklar, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)onlara şefaat etmek istese de ramazan-ı şerîf onlara hasım olacak, onlardan davacı olacak, o zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bile kurtaramaycak, ne hazin bir durum!

Bu konuda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)Mina’da bulunduğu bir sırada şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü olduğunda, ben(kulların sevap ve günahlarının tartıldığı) mizanın yanında bulunuyorken, ümmetimden bir genci, melekler yüzüne ve ardına vura vura getirirler.

O da bana sarılarak: ‘Yâ Muhammed! Sana sığındım, medet senden’ der. Bunun üzerine ben: ‘Ey Rabbimin melekleri! Bunun günahı nedir?’ derim. Onlar: ‘Ramazan ayına ulaştı da onda bile tevbe etmeyip Allâh’a isyan etti, Allâh da onu âniden (öldürüp huzuruna) aldı’ derler. O zaman ben: ‘Ne kötü gençmişsin! Sen ne fena gençmişsin!’ derim.

Böylece ne o beni bırakır, ne de melekler onu bırakırlar. Sonra ben ona şefaat edip Allâh-u Te‛âlâ’dan yardım istemek üzere: ‘İlâhi! Ümmetimden bir genç (ne olur, bunu azaptan kurtarır mısın?)!’ derim. Allâh-u Te‛âlâda: ‘Onun hasmı ramazan ayıdır!’ buyurur. Ben de: ‘Ramazan ayıyla davalı olandan berîyim(uzağım)! Ramazanın hürmetini tanımayana kim şefaat edebilir?!’ derim.

İşte o anda Allâh-u Te‛âlâ:‘Senin berî olduğun kimseden Ben de berîyim’ buyurur. Böylece kendisi o(cehennem)ateş(in)e götürülür.” (Ebü’l-Ferac İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:320; Abdurrahmân es-Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/147)

İşte bütün bu hadîs-i şerîf ve rivayetlerden anlaşıldığına göre ramazan-ı şerifte işlenen haramlar ve günahlar başka aylarda yapılana benzemez. Zira bu durumda haramların hürmetini ihlalden öte, ramazanın hürmetine de saygısızlık söz konusudur. Ama bu tek taraflı değildir, nitekim ramazan-ı şerîfi büyük günahlardan sakınarak geçirenler hakkında birçok müjdeler açıklanmıştır.

Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur:“Büyük günahlardan sakınıldığı sürece, beş vakit namaz, cuma cumaya kadar, ramazan da ramazana kadar aralarındaki(günah ve kötülük)leri örtücüdürler.” (Müslim, Tahâret:16, 1/209; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 2/400)

Başka bir hadîs-i şerifte de Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Her kim ramazanı sessizlik ve sakinlik içerisinde(kavgasız, gürültüsüz, huzur üzere) tutar, gözünü, kulağını, dilini, elini ve diğer uzuvlarını haramdan, yalandan, gıybetten ve eziyetten korursa, kıyamet günü Allâh-u Te‛âlâ’ya(manen) çok yaklaşır. Ta ki onun dizi İbrâhîm Halîl (Aleyhisselâm)ın dizine değer ve kendisiyle Arş arasında bir fersah ya da bir mil(kadar az bir mesafe) bulunur.” (Ebü’l-Ferac İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:307)

Gördüğünüz gibi ustura iki taraflı kesiyor, ramazan-ı şerifte kötülükler de iyilikler de katlanıyor. İnsan böyle bir ticaret mevsimini nasıl gafletle geçirir, bir daha bu fırsatı nasıl bulur?! Geçen sene aramızda olan birçok kimse bugün yaşamıyor, kabir çukurlarında amelleriyle baş başa kalmışlar, şimdi sağ olup oruç tutmayı, teravih kılmayı, zikretmeyi ne kadar isterler ama bu fırsat bir kere veriliyor, bu dünya çarşamba pazarı değil ki bu hafta alamasan bir dahaki hafta alırsın. Fakat bu dünya pazarıdır ki bir defa kurulur, aldın aldın, yoksa cehennemin dibinde kaldın.

Bakın Seyyid Ahmed er-Rifâ‛î (Kuddise Sirruhû)bize nasıl vaaz ediyor: “Ey Kardeş! Ömür çok kısadır. Zamanınızı size bir fayda sağlamayan şeylerle heder etmeyiniz. Çünkü her nefesiniz sayılmakta ve yazılmaktadır.

En kıymetli varlıklarınız olan vakitlerinizi ve kalplerinizi iyi muhafaza ediniz. Vakitlerinizi heder, kalplerinizi ihmal edecek olursanız en faydalı şeyleri elinizden kaçırmış olursunuz. Bizim toprak diye basıp geçtiğimiz yerler geçmiştekilerin yüzleri, yanakları, dilleri, dudaklarıdır. Ey basiret sahipleri! İbret alın, dünya budur.”

Aman bu fırsatı iyi değerlendirelim, Rabbimizin buyurduğu gibi:

﴿أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ﴾

“Ramazan sayılı günler.” (Bakara Sûresi:184’den)

Biraz gayret edelim de başka aylarda yapılan binlerce amelden daha makbul olacak kolay zikirleri, tesbihleri ihmal etmeyelim.

İmâm-ı Zührî (Rahimehullâh)şöyle buyurmuştur: “Ramazan-ı şerifteki bir tesbih, ramazan-ı şerîfin dışındaki bin tesbihten daha üstündür.”(Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 2/228)

İbrâhîm en-Neha‛î (Rahimehullâh)da şöyle buyurmuştur: “Ramazan-ı şerifteki bir oruç, bin oruçtan, bir tesbih, diğer aylardaki bin tesbihten, bir rekat diğer aylardaki bin rekattan üstündür.” (Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 2/228)

Ulemâ şöyle buyurmuştur: “Receb-i şerîf Allâh-u Te‛âlâ’nın mağfiretine, şa‛bân-ı şerîf Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şefaatine, ramazan-ı şerîf ise sevapların kat kat edilmesine tahsis edilmiştir. Diğer aylarda yapılan bir hasene, on misli, receb-i şerifte yetmiş katı, şa‛bân-ı şerifte yedi yüz misli, ramazan-ı şerifte ise bin katıdır.”(Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/326)

İşte bütün bu faziletlere ancak takva ile yani haramlardan sakınılarak kavuşulur, böyle yapan bir değil, iki cennete nâil olur.

Takva sahibi olmak, hayatın her döneminde güzel. Ama fırsatlar çağı gençlikte bir başka güzel olur. Güce, kuvvete, güzelliğe rağmen günahlardan sakınanların mükâfatı ebedi mutluluk olur. Hayatın baharı şeytana satılmazsa, sonsuz bahar bir adım ötede gelir.

“Hayâtü’s-sahâbe” de zikredildiği üzere Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın halifeliği döneminde ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allâh ve Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü.

Bu gencin evine giden yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç Allâh korkusundan ona iltifat etmiyordu.

Yine bir gün yatsı namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fakat genç, kadının ardı sıra eve girerken birden bire Allâh-u Te‛âlâ Hazretleri’ni hatırladı ve korkuyla dilinden şu âyet-i kerîme döküldü:

﴿إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ﴾

“Takvaya erenler(var ya), onlara şeytandan herhangi bir vesvese iliştiği zaman (Allâh’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp, hemen gerçeği görürler.” (A‛râf Sûresi:201)

Hemen ardından da bayılarak düştü. Kadın hizmetçisini çağırdı. Genci tutarak evinin önüne getirip koydular. Sonra da kapıyı çalarak babasına haber verdiler. Babası dışarı çıkınca, oğlunu baygın bir vaziyette kapının önünde buldu. Komşulardan bir kaçı genci tutup eve taşıdılar.

Uzun bir müddet baygın kalan genç kendine gelince, babası: “Evladım neyin var ne oldu?” diye sordu. Oğlu: “Bir şeyim yok” dedi. Babası: “Allâh aşkına söyle!” deyince, oğlu başından geçenleri anlattı. Babası: “Hangi âyeti okumuştun?” diye sordu. Genç âyeti okudu ve tekrar kendinden geçti. Bir de baktılar ki genç ruhunu teslim etmiş. Bunun üzerine genci yıkadılar ve gece vakti götürüp gözyaşlarıyla defnettiler.

Sabah olunca olay Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)a bildirildi. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) gencin babasına gelerek başsağlığı diledi ve: “Bana niye haber vermedin?” diye sordu. Gencin babası: “Ey müminlerin emîri! Vakit geceydi” dedi. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh): “Bizi onun kabrine götürün” dedi.

Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) ve beraberindekiler gencin kabrine geldiler. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh):

﴿وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ﴾

“Ey filan kişi! Rabbin makamında durmaktan korkanlara iki cennet var”(Rahmân Sûresi:46)dedi. Kabirdeki genç dile gelip: “Yâ Ömer! Rabbim cennette bana onları iki defa verdi” diye cevap verdi.

FAZİLETLİ AMELLER

Ramazan-ı şerifte birçok faziletli amel vardır. Bunları “Ramazan Risalesi”nden okuyun ama şu hadîs-i şerîfi size nakletmeden geçemeyeceğim. İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû)da özellikle bu hadîs-i şerîfi bir mektubunda zikretmiştir.

Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şa‛ban-ı şerîfin son günü yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Çok büyük ve mübarek bir ay sizi gölgeledi(çok yaklaştı). O, kendisinde bin aydan daha hayırlı bir gece (kadir gecesi) bulunan bir aydır. Allâh-u Te‛âlâonun orucunu farz, gecesinin kıyamını (teravih namazını) da nafile kılmıştır.

Her kim, onda bir hayırla(Allâh’a)yakınlaşmaya çalışırsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi olur, onda bir farz işleyen ise diğerlerinde yetmiş farz eda eden gibidir. O, sabır ayıdır, sabrın karşılığı ise cennettir. O, bölüşme ve iyi geçinme ayıdır. O, kendisinde müminin rızkının arttığı aydır.

Her kim onda bir oruçluyu iftar ettirirse, günahlarına mağfiret ve boynunun cehennemden azadına vesile olur ve oruçlunun mükâfatından bir şey eksiltilmeksizin, iftar ettirene de onun bir misli verilir. Allâh-uTe‛âlâ, bir yudum süt veya su ile oruçluyu iftar ettirene de bu sevabı verir.

Bir oruçluyu doyurana Allâh-u Te‛âlâ,benim havuzumdan öyle bir şerbet içirir ki, cennete girinceye kadar bir daha susamaz. O, bir aydır ki başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden beraattır. O halde, onda dört hasleti çoğaltın, bunların ikisiyle Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisine de mutlaka muhtaçsınız.

Rabbinizi, kendisiyle razıedeceğiniz iki haslet;Lâ ilâhe illallâh’ şehadeti ve istiğfardır. Mutlaka onlarsız duramayacağınız diğer ikisi ise; Allâh’tan cennet isteyip, cehennemden O’na sığınmanızdır.” (İbni Huzeyme, Sıyam:8, no:1887, 3/191-192;Beyhakî, Fedâilü’l-evkāt, no:37, sh:146-148; Şu‛abu’l-îmân, no:3336, 5/223-224)

Şimdi bu hadîs-i şerîfin sonunda dört şeyin çok yapılması emredilmiştir ki insanlar bundan gafildir. Çoğun en azı üçtür, bu yüzden her seferinde en az üçer kere tekrar edilmelidir. Buna göre evvela Kelîme-i Şehâdet okunur, sonra “Estağfirullâhelazîm” denir, sonra cennet istenip cehennemden sığınılır.

Cennet isteyip, cehennemden sığınma duası yapmanın, özellikle de sabah ve akşam namazlarının ardından bu dualarla meşgul olmanın faziletini ifade eden birçok hadîs-i şerîf ve rivayet mevcuttur. Biz de burada yeri gelmişken birkaçını nakledelim.

Müslim ibni Hâris et-Temîmî (Radıyallâhu Anhümâ)nın nakline göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bir kere gizlice kendisine: “Akşam namazından ayrılınca, (kimseyle konuşmadan önce)yedi kere: ‘Allâhümme ecirnî minennâr (Ey Allah! Beni ateşten kurtar)’ de ki, şüphesiz sen bunu dersen sonra da o gecende ölürsen, senin için ondan korunma yazılır. Sabahı kıldığın zaman da aynı böylece söyle ki muhakkak sen o gününde ölürsen, sana ondan berat yazılır.” buyurdu.

Ebû Sa‛îd (Radıyallâhu Anh)ın nakline göre Hâris (Radıyallâhu Anh)şöyle demiştir: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bize bunu gizlice söyledi, biz de bunu özel kardeşlerimize duyuruyoruz.” (Ebû Dâvûd, Edeb:110, no: 5079, 2/741)

Yani az amele büyük bir müjde vaad edildiği için, bazıları da bunu istismar ederek “Nasıl olsa bugün ölsem cehenneme girmem” diye düşünüp günahlara düşebileceğinden bu gibi müjdeler ehline bildirilmiştir. Şimdi size de nasip oluyorsa demek ki siz de ehlisiniz, zaten benim için siz çok özelsiniz.

Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur: “Her kim Allâh-u Te‛âlâ’dan üç kere cennet isterse, cennet (dile gelerek): ‘Ey Allâh! Onu cennete girdir’ d(iye dua ed)er. Her kim de üç kere Allâh-u Te‛âlâ’ya cehennemden sığınırsa, cehennem (dile gelerek): ‘Ey Allâh! Onu ateşten koru’ d(iye dua ed)er.” (Tirmizî, Sıfatü’l-cennet:27, no:2572, 4/328; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, 10/421)

Enes (Radıyallâhu Anh)ın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den rivayetine göre: “Allâh-u Te‛âlâ kıyamet gününde meleklerine: ‘Kulumun amel defterine bakın. Kimin Benden cennet istediğini görürseniz, onu cennete sokun. Kim de cehennemden Bana sığınmışsa onu ondan çevirin.’ buyuracaktır.” (Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 2/274)

Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmuştur: “Cenneti çok isteyin, cehennemden de çok sığının. Çünkü gerçekten o ikisi (ile duada bulunmak), şefaatleri makbul iki şefaatçidirler.” (Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 2/274)

Bu dört zikri merhum Seyyid Muhammed Alevîel-MâlikîHazretleri şöyle cem etmiştir:

«أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ،
أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ، اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ النَّارِ.»



(Eşhedü enlâilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh. Estağfirullâhelazîm. Allâhümme innîes’elüke’l-cennete ve e‛ûzü bike minennâr.)

“Ben şahitlik ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur, yine şahitlik ederim ki Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Büyük Allâh’tan mağfiret talep ediyorum. Ey Allâh! Gerçekten ben Senden cennetini istiyorum, cehennemden Sana sığınıyorum.”

Hiç Arapça bilmeyen de bu manayı tekrarlayabilir.


Siz bu yazıyı okuyan counter şanslı kişiden birisiniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

1 9